25 Eylül 2012 Salı

WEST BERLIN




Her ne kadar Berlin seyahatinin odak noktaları doğuda yer alsa da, yıllarca abluka altına yaşamak zorunda bırakılan ve Doğu Almanlar için her zaman cazibe merkezi olan Batı Berlin daha çok modern yapıları, şık mağazaları, otomobil galerileri ve ünlü hayvanat bahçesi ile ilgi çekmeyi başardı.

Modern mimari denince Batı Berlin'de ilk akla gelen yer Potsdamer Platz. Berlin duvarına komşu olması sebebiyle yıllarca boş bırakılan alan duvarın yıkılması ile birlikte kentsel dönüşüm projelerini hatırlatırcasına büyük bir değişim geçirerek, şehrin finans ve iş merkezi haline geldi. Aşağıda yer alan link belki de değişimin en açık kanıtı. Ayrıca ilk trafik lambasına da ev sahipliği yapmakta bu meydan.


Meydan şehrin kültür sanat hayatı için de önemli bir yere sahip. Berlinale'e ev sahipliği yapan Theater am Postdamer ve Museum Für Film und Fernsehen bu bölgede yer almakta. Ancak bu sinema müzesinde fotoğraf çekmenin yasak olması sebebiyle sevgili okurlarımı görsel açıdan mahrum bırakmak durumunda kaldım. Belki de meşhur Alman disiplini bana da tesir etti ve yüzsüzlük yaparak deklanşöre basamadım. Fakat kısa bir bilgi vermek gerekirse, müzede Alman sinema tarihinin yapı taşları ve bu filmlere ilişkin eşyalar sergilenmekle birlikte müzeye  Duvara Karşı'nın Cahit ve  Sibel'ine ait düğün kostümleri ile veda edilmekte.



Potsdamer Platz'ın hemen yamacında Berlin Flarmoni ve Kulturforum yer almakta. Kulturforum şehrin batı yakasında kültür merkezi yaratma fikri ile yola çıkılan bir kompleks. Gemaldegalerie ve Kunstgewerbe museum bu alanda görülmesi gereken başlıca müzeler olmakla birlikte Türkiye'deki müze kart benzeri bir uygulama Berlin devlet müzeleri için de geçerli olup; alınacak 3 günlük biletlere 19 avro verilerek 60 müze gezilebilmekte.



Paris için Musée d'Orsay ne ise Berlin için de Hamburger Bahnhof odur. Bir zamanlar Hamburg'a kalkan trenlere ev sahipliği yapan mekan şu anda modern sanat severler için bir mabed konumunda. Joseph Beuys'dan Andy Warhol'a, Roy Lichtenstein'dan Flick Koleksiyonu'na uzanan eserleri ve geniş müze dükkanında yer alan sanat kitapları ile rahatça vakit geçirilecek bir mekan Hamburger Bahnhof.
 

Kurfürstendamm yani kısaca Ku'damm, Doğu Berlin için Mitte ne ise Batı Berlin için odur. Daha çok Nişantaşını hatırlatan bu şık kafeler ve mağazalara ev sahipliği yapan cadde 1943 yılındaki bombalamadan en çok etkilenen yapı olan Kaiser-Wilhelm Gedachtniskirche ile son bulmakta. berlin'in simgelerinden biri haline gelen yıkık kulesi tadilat sebebiyle şu an görülemese de mavi vitraylarla bezeli anma salonunun ihtişamı görülmeye değer.


Şu anda şanını yansıtamayan bu yapının ardından şehrin en sevilen alışveriş merkezlerini ziyaret edebilirsiniz. Europa-Center içerisinde yer alan su saati ilginç tasarımı ile görülmeyi cidden hak etse de asıl ilgi çekici olan devasa Kaufhaus des Westens, nam-ı diğer KaDeWe, alışveriş seven ve AVM'lerle büyüyen Türk gençliği için bulunmaz nimet.



Bu seyahat içerisinde gezememiş olsam da kapısına kadar gittiğim Zoologischer Garden okuduğum kadarı ile son derece ilgi çekici bir yer. Hayvan severler ve çocuklu aileler için görülmesi gereken bir yer kanımca.



Kulturforum'da yer alan müze listesini görmek için: http://en.wikipedia.org/wiki/Kulturforum

3-günlük müze kart ile gezilebilen Berlin Devlet Müzeleri için: http://en.wikipedia.org/wiki/Berlin_State_Museums

3-günlük müze kart hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için: http://www.smb.museum/smb/media/collection/3297/3TageKarte.07.pdf






Kathe Kollwitz müzesi için: http://www.kaethe-kollwitz.de/museum-en.htm

Bucherbogen kitap meraklıları için: http://www.buecherbogen.com/

Literaturhaus biraz soluklanmak ve kitap bakmak için ideal:














16 Eylül 2012 Pazar

BERLIN RISES



Berlin her ne kadar Nazi rejimi ve duvarı ile anılmakta ise de Berlin'in alternatif sanat ortamı da görülmeye değer. Hackesher Markt civarı başlangıç yapmak ve keşfe dalmak için çok ideal bir bölge. Höfe almanca avlu demek ve bu bölgede bir sürü avlulu yapı bulunmakta. Hackesche Höfe denen bu kompleks içerisinde yer alan kafe-barlarda hem bir şeyler içebilirsiniz, hem de Berlin sokak sanatını inceleyebilirsiniz. 


Yazıyı yazmaya başladığım sırada buraya kadar gelmişken mutlaka "Tacheles"i ziyaret edin demeye hazırlanıyordum ancak kötü haberle karşılaşmak durumundema kaldım. Tacheles Berlin'in simgesi halen gelen, bohem bir yapı. Duvarları graffitilerle dolu olan bu bina dünyanın dört bir yanından gelmiş sanatçılara misafirlik ediyordu. Ancak borçları sebebiyle bina tahliye edilmiş ve kapitalizme yenilmiş.



İlk günden bedava şehir turu yapınca, üstüne de graffiti uğruna girilmedik sokak bırakmayınca dinlenmek adına rahat bir mekanda  oturmaya karar verdim. B-Flat bu açıdan çok doğru bir tercih oldu. Güzel müzik eşliğinde bir şeyler içtikten sonra değişiklik adına King Kong'a yöneldim ancak buradaki programa yetişemedim. Demek ki hafta içi çok fazla coşmamak gerekiyormuş.



Nazi rejiminin yaşattığı acıların resmi kanıtı toplama kamplarıdır. Berlin de bu açıdan nasibi almış diyelim.Yaklaşık bir saatlik tren ve otobüs yolculuğu ardından bu kamplardan biri olan Sachsenhausen'e vardım. Kampın artık onda biri ayakta kalmış ise de yaşanan vahşet mekanın her yerinden okunabilmekte. Bu nedenle de kelimeler bazı şeyleri tasvir ederken kifayetsiz kalmakta. 




Doğu Alman rejimini en iyi yansıtan filmlerden biridir Başkalarının Yaşamı. Bir Stasi ajanının çelişkilerini anlatan bu filmi anlamak için en doğru yer ise Stasi Müzesi. Aleksanderplatz'dan 15 dakikalık bir metro yolculuğu ile vardığım müzede insanların ne kadar abartılı bir şekilde takip edildiği gerçeği ile yüzleştim. Etrafınızda bulunan herkesin Stasi ajanı olma ihtimali bir yana her hareketiniz bir şekilde sürekli kaydedildiği hissi 1984 romanının aslında pratikte uygulandığını göstermekte.




Hazır filmlerden söz açılmışken Tom Tykwer'in 3 filminde nehir kenarında yer alan havuz sebebiyle mayomla birlikte Badeschiff'e doğru yol almaya karar verdim. Aylardan ağustos olmasına rağmen mekan kapı duvar idi ancak yolda rast geldiğim devasa grafitiler beni teselli etmeye yetti. Ardından da Oberbaum köprüsü üzerinden  Berlin Duvarı gibi bir gudubeti sanat eserine döndüren East Side Galeri'ye ulaştım. Bir açık hava galerisi olan bu yeri özel kılan  ise dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıların özgürce yapıtlarını duvar üzerine resmetmeleri.





East Side Galeri Paris Komunu Caddesi ile son buluyor. Paris Komunü caddesi ile yukarı çıktığınızda ise devasa Karl Marx bulvarı ile karşılaşıyorsunuz. Doğu alman rejimi mimarisini çok güzel yansıtan bu bulvar devasa binaları ile insanda bir karıncaymış duygusu yaratıyor. Baskıcı rejimin heybeti ve insanı un ufak eden ideolojisi Karl Marks'ın ismi ile tescilleniyor. İşin manidar kısmı ise bir dönem bulvara Stalin'in isminin verilmiş olması.



Tacheles'e ilişkin: http://t-squat.com/save-tacheles/
Hackescher Markt'ta yer alan avlu kompleksi: http://en.wikipedia.org/wiki/Hackesche_H%C3%B6fe
Başkalarının Hayatı: http://www.imdb.com/title/tt0405094/


13 Eylül 2012 Perşembe

BERLIN BEGINS




5 gün sürecek Berlin seyahatim şehrin ufak hava limanı olan Schönefeld'e varışım ile başladı. Koca Berlin'de ekonomik seyahat etmek adına ilk işim 5 günlük Berlin Card almak oldu. Metro, tren, tramvay ve otobüslerde kullanılabilen bu kart ile hem 5 gün boyunca sınırsız seyahat etme imkanına sahip oldum hem de şehre dair bir sürü avantajlardan yararlanabildim. Reklam kokan bir tanıtıma döndü ancak Berlin yürü yürü bitmeyecek bir şehir.




S-Bahn ile Prenzlauer Berg'de bulunan Pfefferbett Hostel'e ulaştım. Odamın daha hazır olmaması sebebiyle bavulumu bırakıp, hostelden aldığım harita ile şehrin merkezine koyuldum. Brandenburg kapısı civarında yer alan Starbucks'ın önünden hareket eden bedava tur ile ilk güne merhaba demeyi planlıyordum.





Sandmans newberlin turunu seçmemin sebebi bedava olması. Tur rehberleri Berlin'de yaşayan çeşitli ülkelerden gelen öğrenciler. Konuşulan dile göre seçilen rehberler eşliğinde Berlin'in belli başlı yerleri tüm gün süren tur ile katılımcılara anlatılmakta. Güne erken başlamam sonucu 11'de başlayan tura katılma imkanı buldum. Yalnız Starbucksın önü ana baba günü. Ancak bir şekilde görevliler bizi dağıttı ve ben de İspanyol rehberimiz eşliğinde şehre dair ilk fikirlerimi edinmeye başladım.





Brandenburg kapısı ve Berlin Duvarı hakkında yeteri kadar bilgi aldıktan sonra içimizi cız ettiren Holocoust Denkmal'in - Ulusal Soykırım Anıtı - kaotik ve klostrofobik ortamını solumak durumunda kaldım. Ardından şehirden izleri neredeyse tamamen silinen Hitler'in şimdilerde otopark olarak kullanılan karargahı üzerinde bilgilendirildikten sonra soğuk savaş döneminin iki başat aktörü olan A.B.D. ve S.S.C.B.'nin sınır komşusu oldukları meşhur Checkpoint Charlie'ye geldik. 






Ufak bir bilgilendirme notu: 2. Dünya Savaşı sonrası şehir Amerika, Sovyetler, İngiltere ve Fransa arasında resmen bölüştürülür. Doğu Berlin Sovyetlere bırakılır ve böylece tarihte ilk defa Sovyetler Amerika ile komşu olurlar




Checkpoint Charlie şu an her ne kadar turistler için temsili askerler ile fotoğraf çektirilen bir yer haline gelmiş ise de geçmişinde barındırdığı acılar yıkılan Berlin duvarının yerine yerleştirilen panolarda anlatılmakta.








Şehrin opera meydanı olan Bebelplatz'a gelmeden birbirinin eşi iki kiliseye ve bir konser salonuna sahip olan Gendarmenmarkt'a geliyoruz. Şu an hatırlayamadığım geçmişini dinledikten sonra Hitler rejiminin Fahrenheit 451'i hatırlatan kitap yakma organizasyonuna ev sahipliği yapan Bebelplatz'daki anıt ve Humboldt Üniversitesi üzerinden şehrin en ünlü bulvarı olan Unter den Linden - Ihlamurlar Altı- ile tanışıyorum. Üniversite önündeki kitap tezgahlarına daha sonra bakma niyetiyle "Faşizm ve Militarizm Kurbanları Anıtı" - Neue Wache - karşılıyor bizi. Ardından Spree nehrini geçerek Museumsinsel - müzeler adası - ile noktalanıyor turumuz.





Her ne kadar verdiğim linkte öyle görünmese de kızıla boyalı saçlara sahip İspanyol rehberim Seb eşliğinde hüzünlü bir başlangıç yapmak durumunda kaldım ancak devam yazılarda bu tur rehberi havasından uzaklaşacağımı düşünüyorum.




U-Bahn için fikir sahibi olmak için: http://en.wikipedia.org/wiki/Berlin_U-Bahn
S-Bahn için fikir sahibi olmak için: http://en.wikipedia.org/wiki/S-Bahn
Ulaşım hizmetleri için: http://www.bvg.de/index.php/en/index.html
Charlie kadar meşhur olmasa da Checkpoint A ve Checkpoint B:
Kathe Kollwitz hakkında bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/K%C3%A4the_Kollwitz
Anıt mekanlar hakkında genel bilgi için: http://www.berlin.de/berlin-im-ueberblick/kultur/staette.en.html

4 Eylül 2012 Salı

HIRVATİSTAN GRAFFITI / STREET ART


Hırvatistan seyahatimiz boyunca Hırvat sokak sanatına dair kareleri yakalamaya çalıştık. Zagreb ve Split gibi büyük şehirler dışında doyurucu eserlere rastlayamadık. Belki de Yugoslavya'nın parçalanması ile iç savaşa sürüklenen ülkede sanatçılar yavaş yavaş yaratıcılıkları dışa vurmaya başlamışlardır.




Zagreb'de otobüs terminalinden binmiş olduğumuz tramvay ile şehir merkezine giderken rastladığımız bu duvar belki de seyahatimiz boyunca rastladığımız en özgün eserleri içermektedir. Tramvayın içerisinden fotoğraflanmış olması sebebiyle mevcut kusurların görmezden gelinmesi rica olunur.


İlgili duvarın nerede olduğunu merak edenler bu adresten yararlanabilirler.
Berlin'deki East Side Gallery'yi anımsatan bu duvar mutlaka gidilip görülmeli.




Zagreb'in banliyösü sayılan Dugave'de ise bir çok graffiti bulunmakta imiş ancak Bay Gezer ve Bayan Pek Yer bu eserleri gidip görme şansına sahip olamadılar.


Dugave ve Zagreb sokak sanatı hakkında daha fazla fikir sahibi olmak isteyenler bu siteden yararlanabilirler.





Street Art Museum (MUU) ise Hırvat sokak sanatı için bulunmaz bir mabed.
https://twitter.com/muuzej  twitter yolu ile de MUU'yu rahatlıkla takip edebilirsiniz.